İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, iş kazalarını ve meslek hastalıklarını görmezden gelerek yasalaştı

10 Tem 2012

05 Temmuz 2012

 

TTB, DİSK, KESK ve TMMOB, 30 Haziran 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası” ile ilgili ortak açıklama yaptı.

05.07.2012

BASIN AÇIKLAMASI

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ YASASI, İŞ KAZALARINI VE MESLEK HASTALIKLARINI GÖRMEZDEN GELEREK YASALAŞTI

2003 yılında 4857 sayılı yasa ile hazırlıkları başlayan, çeşitli yönetmelik, tüzük girişimleri ve nihayet 2006’da “müstakil bir iş yasası” adıyla devam eden, son bir yılda hız kazanan yasa tasarısı Nisan 2012’de Meclis’e sunuldu. 30 Haziran 2012 itibariyle Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Öncelikle vurgulanması gereken Yasa’nın sahiplerince sürekli yeni ve özgün olduğu ifade edilmesine karşın aslında hammaddesinin, neredeyse tamamının geçmiş yönetmelik ve tüzükler olduğu; kimi noktalarda o düzenlemelerden de geriye gidildiğidir. AB ve ILO’nun normlarına “uyum”un gereği ‘müstakil’ hale getirilmesinden başka bir “yeniliği” olmayan yasa, bu anlayış ve bu içerikle onar onar gerçekleşen işçi ölümlerini engelleyebilecek dinamiklerin önünü açmamaktadır. Yasa, çalışan sağlık ve güvenliği hizmetlerinin 50 ve daha az işçi çalışan işyerlerini ve kamu çalışanlarını kapsaması dışında ülkemizin ihtiyaçlarını karşılayacak düzenlemenin çok uzağındadır.

Bu uzun süreçte alandaki tüm yapılarla birlikte emekten yana örgütler, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB olarak bütün toplantılara katıldık. Bütün olumsuz koşullara, eleştirilerimizin hiçbirinin dikkate alınmadığı sayısız toplantıya rağmen bu çalışmalardan uzak durmadık, yazılar yazdık, değerlendirdik, değişiklik önerilerimizi sunduk. Ülkemize, çalışanlarımızın sağlığına-güvenliğine olan sorumluluğumuzu gerçek anlamda olumlu bir sonuca dönüştürme umudunu sürekli diri tutmaya özen gösterdik. Yasa’nın hazırlanma sürecinde görüşlerimizi kimi zaman yazıyla kimi zaman eylemle, defalarca, Hükümet kanadına belirtmemize rağmen, öze ilişkin değerlendirme ve önerilerimizin hiçbiri dikkate alınmamıştır.

Bilindiği üzere, insanlık tarihinin geçirdiği evreler sonucu çalışma hakkı, temel insan hakkı olarak kabul edilmiştir. Ancak, bu hakkın tek başına soyut olarak kabulünün bir anlam ifade etmediğini de yaşanan deneyimler göstermiştir. Bu hakkın kullanımı ancak diğer temel haklardan olan yaşama hakkının özünü ihlal etmeyecek bir ortamın sağlanmasıyla olanaklıdır. Sağlıklı ve güvenli ortamda yaşama hakkı temel insan hakkı olduğuna göre çalışma hakkının kullanılmasında, çalışanın beden bütünlüğünü ve sağlığını bozacak etkilerden işyerinin arındırılması esastır. Bu hakkın korunmasında ve kullanılmasında Devlet asli sorumludur.

 

Bizlerin çabası ve mücadelesi, çalışanların işyerindeki tehlikelerle karşılaşma ve onlara maruz kalma olasılığını en aza indirmek için oluşturulacak örgütlenme, normlar ve sürekli gözetimi mümkün kılan bir yapıyı ortaya çıkarmaktır. Bu yapının gerçek ihtiyaca uygun sonuç alıcı dinamiği çalışanlar ve sendikaları, iş güvenliği mühendisleri ve işyeri hekimleridir. Bu dinamiğin önünün açılması ve taleplerinin karşılanması, güvenlik kültürünün gelişimine ve yapının tesisine güçlü bir temel sağlayacaktır. Bu nedenle, sendikaları, iş güvenliği mühendisi ve işyeri hekimini Yasa’nın içine işlevine uygun ana unsurlar olarak doğru koymak gerekirdi.

Sonuç olarak;

İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında yeterli ve kalıcı sonuçlara ulaşabilmek için, işten kaynaklanan ya da işle bağlantılı olarak meydana gelen kazaları, hastalıkları ya da sağlıkla ilgili diğer sorunları önlemeye dönük ulusal düzeyde, sistematik bir politikanın yaşama geçirilmesi zorunludur. Tehlike ve riskleri minimum düzeye indirmeye çaba sarf edecek bu yaklaşım, kaza ve hastalıkların neden olduğu yıkımları azaltacak, iş ile ilgili ortam ve koşulları iyileştirecektir.

Yasa, sorunlu bir sistem üzerinden, çalışanların sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan sorunları çözebilmesi ve arzu edilen normlara ulaşabilmesi hedefinden oldukça uzak olduğu gibi, var olan sorunların daha da derinleşmesine neden olacağını düşündürmektedir.

Çalışanların sağlığı ve güvenliği konusunda piyasa koşullarına bağlı ekonomik ve faydacı yaklaşım terk edilerek, çalışanların sağlığı ve güvenliği yasası, sendikaların, üniversitelerin, TTB ve TMMOB’nin katılımının sağlandığı ve görüşlerinin yansıtıldığı bir çerçevede yeni bir düzenleme yapılmalıdır.

Çalışanların ve toplumun sağlık ve güvenliği merkeze konulmalı, sistemin en önemli ayaklarını oluşturan işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının meslek kuruluşlarıyla bağları da güçlendirilerek, işlerini mesleki bağımsızlıklarını koruyarak yapabilecekleri bir güvenceye kavuşturulmaları sağlanmalıdır. Ayrıca, bütün bu önerileri somut olarak hayata geçirecek yeni bir sistem çabası içine girilmeli ve tarafların etkin katılımına olanak sağlayacak şekilde düzenlenecek Ulusal Konsey, bu konuda etkin bir rol üstlenmelidir.

Ayrıca, hiçbir net çerçeve belirtilmeksizin pek çok temel alanın yönetmeliklere bırakılması yasama yetkisinin devri olduğu gibi çalışanların Çalışma Bakanlığı’nın insafına terk edilmiştir.

Görülen o ki, kaybettiğimiz onca cana ve yitirilen sağlığımıza rağmen çalışanların sağlığı ve güvenliği, sermayenin baskısına ve taşeron firmaların kâr hırsına kurban edilmiştir. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, insana, emeğe verdiği değer, emekçilere olan güveni, bu alandaki geçmişten bugüne çabaları ve mücadelesiyle emekçilerin sağlığı ve güvenliğinde “önce insan” diyen bir yarın için iş kazalarının bir cinayet olduğunu anlatmaya devam edecektir.

DİSK – KESK- TMMOB – TTB



Bugün 0 kez görütülendi. Toplam 102 kez görüntülendi

Yorumlara kapalı.