TTB: Özel Hastanede Avuç İçi, Parmak İzi Verirken Bir Kez Daha Düşünün!
03 Aralık 2013
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından zorunlu hale getirilen ve ‘Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemi ‘ olarak bilinen avuç içi tarama sistemi 1 Aralık 2013 tarihinden itibaren özel hastanelerde kullanılmaya başlandı.
Konu ile ilgili 3 Aralık 2013 tarihinde TTB tarafından basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısına TTB Merkez Konseyi Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Osman Öztürk ve TTB Hukuk Bürosu Avukatlarından Mustafa Güler katıldı. TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Osman Öztürk tarafından yapılan basın açıklamasında, hiçbir vatandaşın SGK’ya avuç izi vermek zorunda olmadığına dikkat çekilerek, SGK’nın özel hastanelerde tedavi gören hastalara, sağlık giderlerinin ödenmesi için biyometrik kimlik doğrulama sistemini zorunlu kılmasının keyfi bir uygulama olduğu belirtildi.
Açıklamada, parmak izi, avuç içi damar izi, retina gibi biyometrik verilerin kişilik hakları kapsamında korunan veriler olduğuna ve Anayasa’nın 20. maddesiyle de güvence altına alındığına vurgu yapılarak, “Kimliğini Kanunda sayılan ‘nüfus cüzdanı, pasaport, evlilik cüzdanı, sürücü belgesi veya Kurum tarafından verilen resimli sağlık kartı’ olarak sayılan belgelerden biriyle kanıtlayan kişiler, biyometrik verilerini paylaşmaya zorlanamaz. Biyometrik verilerini paylaşmak istemeyen kişinin sağlık hizmetine erişiminin engellenmesi hukuka aykırıdır” denildi.
Açıklamada, SGK’dan şu sorulara yanıt istendi:
1- Kamu sağlık kurumlarında böyle bir zorunluluk yokken özel hastanelerde biyometrik kimlik doğrulama işlemi nasıl bir ihtiyaçtan doğmuştur?
2- Yurttaşlar, geçerli bir resmi kimlik belgesiyle oy verme, tapu işlemleri, mahkeme işlemlerini yapabilmekte, ülkeye giriş çıkışta da pasaport yeterli olmakta iken bu belgeler sağlık hizmeti almak için niye yetmemektedir?
3- Ceza soruşturmasında dahi savcının izniyle alınabilen kişisel verileri nasıl böyle rahatlıkla özel hastanelerin alıp kaydetmesi talimatını verebiliyorsunuz?
4- Günümüzde cep telefonları ve bilgisayarlarda güvenlik sistemi olarak kullanılan parmak izi sisteminin dahi ‘kırıldığı’ bir dünyada bu kişisel verilerin güvenliğini nasıl garanti edebiliyorsunuz?
5- Bu verileri de satacak mısınız, alıcısı da şimdiden belli mi?
6- Parmak izi/avuç içi izi gibi yöntemlerle kimlik tanımlama uygulaması, SGK için yeterli gelmediği takdirde retina, yüz tanıma, DNA analizi gibi kimliklendirme işlemleri de gündeme getirilecek midir?
7- SGK, biyometrik kimlik doğrulama işlemini kabul etmeyen sigortalı hastaları sağlık hizmetinden mahrum bırakma hakkını nereden bulmaktadır?
Basın Açıklaması 03.12.2013
ÖZEL HASTANEDE AVUÇ İÇİ, PARMAK İZİ VERİRKEN BİR KEZ DAHA DÜŞÜNÜN!
1 Aralık 2013 tarihinden itibaren özel hastanelerde Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemi kullanılmaya başlandı. Bunun anlamı hastaların parmak izi gibi özel olan avuç içi damar izlerinin özel hastaneler tarafından saptanıp merkezi olarak kaydedilmesidir.
Parmak izi, avuç içi damar izi, retina görüntüsü gibi kişiye özel biyometrik bilgilerin elde edilmesi yöntemi ile kişinin kimlik bilgilerinin kontrol edildiği bu uygulama kimi gazetelerde, olayla ilgisiz biçimde, hastane kuyruklarının biteceği müjdesi ile duyuruldu.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), özel hastanelere 01.12.2013 tarihine kadar bu kontrol sistemini kurmaları, aksi takdirde MEDULA sisteminden provizyon verilmeyeceğini ifade eden yazılar gönderdi.
Kurum “Biyometrik Yöntemlerle Kimlik Doğrulama Sistemine Ait Kılavuz”da da bu kimlik doğrulama sistemini kullanmak istemeyen hastalara sağlık hizmeti verilmeyeceğini, MEDULA sistemini buna göre oluşturduklarını yazdı.
Buna göre; sigortalılara her muayene, konsültasyon, kontrol muayenesi, diyaliz, fizik tedavi, radyoterapi, kemoterapi, hiperbarik oksijen tedavisi gibi işlemlerin her seansında kimlik doğrulaması yaptırmak zorunluluğu getirildi.
Öncelikle SGK’ya sormak istiyoruz:
- Kamu sağlık kurumlarında böyle bir zorunluluk yokken özel hastanelerde biyometrik kimlik doğrulama işlemi nasıl bir ihtiyaçtan doğmuştur?
- Yurttaşlar, geçerli bir resmi kimlik belgesiyle oy verme, tapu işlemleri, mahkeme işlemlerini yapabilmekte, ülkeye giriş çıkışta da pasaport yeterli olmakta iken bu belgeler sağlık hizmeti almak için niye yetmemektedir?
- Ceza soruşturmasında dahi savcının izniyle alınabilen kişisel verileri nasıl böyle rahatlıkla özel hastanelerin alıp kaydetmesi talimatını verebiliyorsunuz?
- Günümüzde cep telefonları ve bilgisayarlarda güvenlik sistemi olarak kullanılan parmak izi sisteminin dahi ‘kırıldığı’ bir dünyada bu kişisel verilerin güvenliğini nasıl garanti edebiliyorsunuz?
- Bu verileri de satacak mısınız, alıcısı da şimdiden belli mi?
- Parmak izi/avuç içi izi gibi yöntemlerle kimlik tanımlama uygulaması, SGK için yeterli gelmediği takdirde retina, yüz tanıma, DNA analizi gibi kimliklendirme işlemleri de gündeme getirilecek midir?
- SGK, biyometrik kimlik doğrulama işlemini kabul etmeyen sigortalı hastaları sağlık hizmetinden mahrum bırakma hakkını nereden bulmaktadır?
SGK’nın özel hastanelerde tedavi gören hastalara, sağlık giderlerinin ödenmesi için biyometrik kimlik doğrulama sistemini zorunlu kılması keyfi bir uygulamadır. Hukuken böyle bir zorunluluk yoktur.
Biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulaması yapılması, 1 Mart 2012 tarihinde 6283 sayılı Yasa ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa’sının 67. maddesine eklenmiştir. Buna göre, “…genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan yararlanabilmeleri için sağlık hizmet sunucularına başvurduklarında acil haller hariç olmak üzere (acil hallerde ise acil halin sona ermesinden sonra); biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamasının yapılması ve/veya nüfus cüzdanı, sürücü belgesi, evlenme cüzdanı, pasaport veya Kurum tarafından verilen resimli sağlık kartı belgelerinden birinin gösterilmesi zorunludur.”
Kimliğini Kanunda sayılan “nüfus cüzdanı, pasaport, evlilik cüzdanı, sürücü belgesi veya Kurum tarafından verilen resimli sağlık kartı” olarak sayılan belgelerden biriyle kanıtlayan kişiler, biyometrik verilerini paylaşmaya zorlanamaz. Biyometrik verilerini paylaşmak istemeyen kişinin sağlık hizmetine erişiminin engellenmesi hukuka aykırıdır.
Ayrıca parmak izi, avuç içi damar izi, retina gibi biyometrik veriler, kişilik hakları kapsamında korunan verilerdir. Anayasa’nın 20. Maddesiyle de güvence altına alınmış olan kişisel veri niteliğindeki bu bilgilerin toplanmasını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, “sınırlamanın meşru bir amaç için yapılması, müdahalenin demokratik toplumda gerekli olması, orantılı olması, müdahaleyi gerekli kılmak için gösterilen gerekçenin uygun ve elverişli olması” ölçütlerine göre değerlendirmektedir.
Resmi kimlik belgelerinden birini gösteren hastaların, kimliklerini biyometrik verilerle kanıtlamalarını zorunlu kılan bir gereklilik yoktur. Hastaların kişisel verilerini parayla satan Sosyal Güvenlik Kurumu’nun nitelikli kişisel verileri toplamayı sürdürmesini, hastaların sağlık hizmetine erişimini biyometrik verisini paylaşma şartına bağlamasını hukuka aykırı olarak değerlendiriyoruz. Hastaların ve sağlık hizmetini sunanların potansiyel dolandırıcı olarak görülmesini de reddediyoruz.
Diğer yandan, insanların fizik kimliğinin saptanmasına yarayacak parmak izi veya avuç içi damar izi gibi özelliklerin tespit edilip kayda alınması ceza soruşturmasında dahi sınırlıdır. Ancak iki yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suç nedeniyle gözaltına alınan kişinin bu özellikleri Cumhuriyet Savcısının emriyle saptanıp kaydedilebilir; kişinin aklanmasıyla da bu kayıtlar Cumhuriyet savcısının huzurunda derhâl yok edilir. Böylesine değerli ve korunan kayıtlardır bunlar.
Belirtmek isteriz ki; sağlık hizmeti verilmesi sürecinde ölçüsüz kişisel veri toplama uygulaması keyfi ve hukuk dışıdır. 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 47. Maddesine Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği hükümlerin yeniden eklenmesi sonucu CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne taşınan veri toplama hakkındaki hükümlerin ivedilikle görüşülmesini bekliyoruz. Ayrıca, bir dava sebebiyle Danıştay 15. Dairesinin de söz konusu sağlık hizmet bedellerinin ödenmesi sürecinde bilgilerin mahremiyetinin ihlal edilmesine neden olan yasa hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu değerlendirerek iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurma kararı aldığını öğrenmiş bulunuyoruz. (Bu başvuruların, en kısa zamanda, evrensel hukuk kurallarına uygun biçimde sonuçlanmasını bekliyoruz.)
Sonuç olarak;
Hastalarımıza biyometrik kimlik doğrulama sistemini kullanmadan sağlık hizmeti alma haklarının olduğunu, buna zorlanamayacaklarını hatırlatıyoruz.
Hiçbir sigortalı “Sağlık hizmetlerinden faydalanabilmek için 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 67inci maddesine göre kimlik doğrulaması yapılabilmesi amacıyla biyometrik verilerimin alınmasına muvafakat ediyorum.” şeklindeki “Rıza Formu”nu, rızası olmadan imzalamamalı;
Bu formu imzalar ve avuç içi, parmak izini verirken,
Bu bilgilerin ileride kötüye kullanılma ihtimalini dikkatle değerlendirmelidir.
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ
Bugün 0 kez görütülendi. Toplam 115 kez görüntülendi